GENÇLER İÇİN YOL HARİTASI: GÖRKEM İLDAŞ’TAN YOLUN BAŞINDAYKEN

Yavuz Turgul’dan Engin Günaydın’a meslek hayatlarında pek çok başarıya imza atan ünlü isimler, yolun başındayken başlarından geçenleri, televizyoncu Görkem İldaş‘ın “Yolun Başındayken” isimli kitabı için anlattı.

profil1

Kitabın yazarı İldaş, kurumlara özel tanıtım amaçlı projeler hazırlayarak, iletişim danışmanlığı hizmeti veriyor.

Hakan Güngör
twitter.com/bayhakangungor

Görkem İldaş’ın kaleme aldığı “Yolun Başındayken” kitabını elime alır almaz heyecanlandım. Nasıl heyecanlanmayayım, biz, yani 90 kuşağı “büyükler” tarafından hep apolitik olmakla, suya sabuna dokunmamakla, bir nevi darbe mağduru olmakla, hadi suçlandık demeyeyim, nitelendirildik. Görkem İldaş’ın Yavuz Turgul’dan, Engin Günaydın’a, Burhan Doğançay’dan, Sertab-Serdar Erener kardeşlere, Muazzez İlmiye Çığ’dan, Binnur Kaya’ya, Yiğit Özgür’den Yılmaz Büyükerşen’e, her biri kendi alanlarının önemli isimleriyle gençlik yıllarını konuştuğu kitabı okumaya başlarken, aklım Türkiye’nin dört bir yanındaki gençlerde, yani kendi kuşağımdaydı. Sürekli ithamlara ve imtihanlara maruz kalan kuşağım sanki yüzyıllarca susmuş ve artık sabır taşı çatlamış gibiydi. Peki, alanında usta isimler nasıl bir gençlik geçirmişti? Neler yapmış, neler okumuş, nasıl aşık olmuş, nasıl ve nelere isyan etmiş, şimdiki konumlarına uzanan yolda ilk taşları nasıl döşemişlerdi? Elimde, bir kitap vardı, röportajlardan oluşuyordu ve ben bu kitaba portreler mi, otobiyografiler mi, yoksa bir kılavuz kitap mı desem bilemiyordum…

Ortak özellikleri çok okumak

Kitabın daha önsözünü okurken aklıma bir yolun yahut yolda kalma gücünün arandığı dönemlerde bakılan yerler geldi… Yazar olmak istiyorduk, akademisyen ya da futbolcu… Belki oyuncu, kim bilir belki de astronot! Taşrada yaşayanlar için iş daha zordur. Büyük şehirlerde gençler hayal ettikleri mesleği yapan insanlara ulaşabilir elbette, konuşabilir, onlardan fikir alabilir. Ama taşralı, sinemacı olmak için yanıp tutuşan biri nerede bir yönetmen görüp konuşacak, tavsiye alacak! İşte bu kitapta, topluma ve önyargılara kulaklarını tıkamış insanların hayallere ulaşma mücadelesi var. Büyük hayaller kurmak gençken daha kolaydır ama somutlaştırmak da aynı ölçüde güçtür. “Yolun Başındayken” bu somutluğu, sanatçıları, yazarları, gençlerin evine, yanıbaşlarına getirebilecek bir kitap…

Hepsi gerçekten yaptıkları işlerde “büyük” olmayı, “önemli” addedilmeyi başarmış isimler. Peki ortak özellikleri ne? Hemen sıralayayım… Kitapta yer alan isimlerin hepsi çok okumuş, çok okuyor. Örneğin, Yönetmen Yavuz Turgul okuma serüveninin altını özellikle seçiyor. Gencecik yaşta Ses Dergisi’ne giren Turgul, kendisine diyalektik materyalizmden bahsedildiğinde bu kavrama ilişkin hiçbir fikri olmadığını fark ediyor ve şunları söylüyor:

“‘Ne kadar geride kalmışım, ne kadar az şey biliyorum ve bu bildiğim şeylerle içinde bulunduğum alanda hiçbir şey yapmam mümkün değil’, deyip, ‘Çok geç kalmışım’ deyip bir yerden başlayarak deli gibi kitaplara yöneldim. Sana geliyor, Asya üretim tarzı üzerinden laflar ediyor, ‘Kemal Tahir’ diyor, onu diyor, bunu diyor, böyle aval aval bakıyorsun. Ben aval aval bakmayı kabul etmedim. Kardeşim yolunu seç. Sana küçük alanında öğretilenlerle yetinecek misin? Aval aval bakmayı reddedip her anlamda çok geniş açıdan her tarafa bakabilecek misin? Seçim senin…”

“Elimden tutmadılar diye kimseye kırılmadım”

kitap

Kitapta yer alan isimler zorluklara karşı mücadele etmenin gerekliliği üzerine özellikle duruyor.

Başka bir ortak özellikleri de asla yılmamış, vazgeçmemiş olmaları. Hayatın hiçbir döneminde öyle güllük gülistanlık yaşamadıklarını ifade ediyorlar. Vazgeçmemişler, yenilmişler ama savaşmaya devam etmişler… Tiyatrocu Engin Günaydın konservatuvar günlerini şöyle aktarıyor: “Şivem bozuktu, lafları unutuyordum, çok heyecanlanıyordum. Hoca soru soruyordu, anlamıyordum. Şapır şapır terliyordum.(…) Hep yabancı geçti benim hayatım. Bir yere ait olamadım.” Karikatürist Yiğit Özgür de sabrı çok sınanmış olmasına rağmen pes etmeyenlerden… Karikatür çizmeye ilk başladığında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Her hafta ortalama 10 karikatür çizip editörlere gösteriyordum. Neredeyse tümü çöpe gidiyordu. Ben de anlam veremiyordum çünkü komik oldu sanıyordum. (…) Kızıp küsmedim. Küsüp gitmek için her şey hazırdı ama yapmadım… Kırılmıyorum da kimseye, elimden tutmadılar diye. Biliyordum ki kendin yapacaksın.”

Ve ilginçtir, genellikle hayatlarını büyük planlara göre yaşayan birer “proje çocuk” olmamışlar. Kendi bildikleri yolda, aslında çoğu zaman sonunu da pek düşünmeden gitmişler. Reklamcı Serdar Erener hayatı hep bir “can havliyle” yaşadığından bahsediyor. Tiyatrocu Binnur Kaya, “Başarının ilk koşulu plan derler ya, ben tam tersini söyleyeceğim: Plansızlık” diyor… Muazzez İlmiye Çığ da hayal kurmaya hiç vakti olmadığını söyleyerek işinin gerçeklerle olduğunun altını çiziyor…

“Seni merak eden bir insana dönüştürmüyorlar”

Belki de özellikle vurgulanması gereken ortak noktalardan biri… Üniversite öğrencilerinin kendi üniversitelerine olan eleştirilerine aşinayız. Peki, bu usta isimler üniversiteleriyle ilgili ne düşünüyor? Yavuz Turgul, “Lisede, üniversitede yapılmayan şey şu: Seni merak eden bir insana dönüştüremiyorlar” derken, Serdar Erener, “Vallahi ayıp olacak ama ben üniversitedeyken hiçbir şey öğrenmedim aslında” diye konuşuyor…  Hepsi Mark Twain gibi “Hiçbir zaman okulumun eğitimimi engellemesine izin vermedim” diyenlerden… Ve hepsi, öğrenmek için okumayı, “sokağı” ve iş her neyse bizzat o işin içinde olmayı salık veriyor.

Kitabın yazarı Görkem İldaş da aslında hem “yolun başında” olup, hem de yaşadıklarından feyz alınabilecek insanlardan… Üniversite Medya isimli akademisyen ve gençleri buluşturan programı hazırlayıp sunan, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde “Medya ve Toplum” dersi veren İldaş, hem kitabın önsözünde, hem de röportajların girişlerinde kendi deneyimlerini samimi bir üslupla anlatıyor…

Geriye, gençler için bir yol haritası, her zaman genç kalanlar içinse usta isimlerin hayatlarına, gençliklerine dair itiraflarından ve anılarından oluşan keyifli bir kitabı okumak kalıyor…

Bir de bugünün gençliğini, Taksim Gezi Parkı’nda kurulan kütüphaneyi, parkta ücretsiz dağıtılan yemeği ve yaratıcılıkta sınır tanımayan afişleri bir kez daha düşünmek elbette…

Ustaların önerilerinden seçmeler:

Yavuz Turgul:

-Çok para sahibi olmasan da, arabaların, yatların olmadan da hayatını güzelleştirebiliyorsun. Ne insanlar gördüm, çok az birikimleri ile nerelere gidiyorlar, Afrikalara gidiyorlar, araştırıyorlar… Çok az paralarla muazzam hayatlar yaşadılar. Sen bunları kitaplardan öğrenebilirsin, çok iyi hocalar sana öyle iyi yollar çizer ki…

Serdar Erener:

-Anahtar kelime kitap. Yani okumak denen eylem olmazsa canım çok sıkılır benimi, ben bu hayatı yaşayamam. (…) Üniversite öğrencilerine tavsiye mi? Bir an evvel işe gir…

Yiğit Özgür:

-Bizim dergi senaryo yazmak ya da tek kişilik gösteri vs. gibi şeyler yapmak isteyenler için güzel bir basamak olabilir. Güzel bir eğitim sahasıdır. Denemeler yapabilirsiniz, insanlarla iletişim kurabilirsiniz. Fazla risk almadan kendinizi gösterebilirsiniz yani. Çizgisi çok kuvvetli olup da espri bulamayan ya da hikaye yazamayan arkadaşlarımızla ekip olup onlara fikir verebilirsiniz.

Burhan Doğançay:

-Ben hep başarıya oynamışımdır. Ne iş yaparsam. Ve benim daha çocukluğumdan beri mottom: “Ya hep, ya hiç.” Ben talebeyim mesela, yirmi dokuz gün Paris’te Cité Universitaire’de yırtık pantolonla gezdim. Ama bir gün para biriktirip, giyinip, oranın en meşhur oteline gidip orada bir viski içerim mesela…

Muazzez İlmiye Çığ:

-Üniversitedeyken anılarımı yazmadım. Hala da üzülürüm. İnsana güzel bir arşiv olur. Gençlere söylüyorum mümkün mertebe yazın diye.

 (Bu yazı 13 Haziran 2013’te Milliyet Kitap’ta yayımlanmıştır)

Bir yorum

  1. Reblogged this on nazendesevdigim.

    Beğen

Yorum bırakın